top of page

Yıllardır Süren İtibar Suikasti: Necip Fazıl'ı Savunuyoruz!


ree

Necip Fazıl'ı savunuyoruz!


Davasını yürütmek için yüksek maaşlı, konforlu mevkilerden istifa etmiş... Tam 40 sene boyunca sadece boğaz tokluğuna, hiçbir işi, ticareti, maaşı olmadan yaşamış... Ve her kapıyı çalıp kimsenin kanatları altına girmeden, senelerce hapis yatmış.... Daima akıntıya karşı yüzmüş bir adam... Necip Fazıl!


Gerçek şu ki, başından beri Kemalist rejim yandaşları, onun Müslüman olduğuna inanmak istemedi. Para teklif ettiler, dergilerini kapattılar, toplattılar, hapisle cezalandırdılar, yokluğa mahkum ettiler, iftiralar attılar.


Hangi görüşten olursanız olun, atılan onca iftiraya ve yapılan bunca karalamaya karşılık, bu adamda herkesçe kabul edilmesi gereken kıymetleri tanımak zorundasınız.


İddia ediyoruz ki bu adam, hayatının hiçbir döneminde dalkavukluk edebiyatı içinde yer almamıştır! Bilakis, daima dalkavukluğun tam tersini yapmıştır! Bu adamın biricik tavrı, tenezzülsüzlüktür, minnetsizliktir! Fikirleriyle herkesi karşısına alma pahasına, yalnız ve tavizsiz bir mücadele vermiştir.


Daha 1938’de, havyar kesip piyes yazabilecek maaşı kazandığı en rahat zamanında, bir iç muhasebe sonucu birdenbire aldığı kararla, 10 yıl çalıştığı İş Bankası’ndaki müfettişlik görevinden istifa etmiştir. Ne için yapar bunu? Hayat gayesine uymayan bu yaşayışı dolap beygiri gibi dönmek olarak gördüğü için!


Halbuki o dönem, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, kendisi hakkında “Hakkında her sıfatın aciz kaldığı şair Necip Fazıl” diye yüceltici yazılar yazıyordu!


Kalkıp beş parasız fikir kavgasına atılmış, yarı aç yarı tok beş çocuk büyütüp hayatını mücadele içinde sürdürmüş; istese ülkenin en zengin ve fiyakalı isimlerinden olabilecekken, nefsi için girişmeyeceği bu gibi şeyleri davası için göze almış, bundan büyük fedakârlık ve tenezzülsüzlük mü olur?!


Yıllarca Cumhuriyet’in ve sosyetenin haşarı bir şair olarak el üstünde tuttuğu ve hürmet ettiği bu adam, önce elitist ve zararsız bir tasavvufî çizgi tutturmuş, sonra da giderek “gerici” yaftasına hedef olacak olan “koyu” rengini belli etmiştir. Ve 1939-43 Çerçeve’lerinden 1976-80 Rapor’larına kadar, 40 yıllık Büyük Doğu mücadelesi boyunca bu adamın dalkavukluk yaptığına dair bir tek satırını gösteremezsiniz! Eğer yapmış olsaydı, zaten 15 dönem çıkan Büyük Doğu, tam 20 defa kapatılıp toplatılmazdı!


Daima tansiyonu yükselten taraf olmuş, mücadelesine başladığı tek parti devrinden ölümüne kadar cezalar, tehditler eksik olmamıştır. Ölürken bile hakkında hapis cezası vardı!


Daha ilk yılında, Matbuat Umum Müdürlüğü, henüz rengini açıkça belli edemediği ilk döneminde bile Büyük Doğu'yu “dinî yayın” ve “rejimi beğenmemek” gerekçesiyle kapatmıştır. Ardından dergi, “Allah’a itaat etmeye itaat edilmez” hadisini yayımladığı için Bakanlar Kurulu kararıyla yeniden kapatılmıştır. Bunlar Büyük Doğu’nun sadece ilk bir yılında, en koyu CHP diktatörlüğü devrinde yaşananlardır! İşte tek parti diktatörlüğü şartlarında verilen mücadelenin tablosu budur! Necip Fazıl’ın tek parti diktatörlüğü altında, ne şartlarda ve nasıl mücadele verdiğini görüyorsunuz!


Daha önce CHP'ye mebusluk için başvurmuşmuş... Ne çıkar, Menderes de CHP'dedir? 1940’ta siyaset yapmak için tek yol CHP’den milletvekili olmaktır! Başka parti yoktur, kurulması da yasaktır! Necip Fazıl, çok partili hayata geçer geçmez, kendi partisini kurmayı da denemiştir! (Oraya da geleceğiz!)


1946’da Demokrat Parti kurulduğu zaman, CHP’li Başbakan Recep Peker kendisini desteklemesi (kalemini satması!) için Necip Fazıl’a rüşvet teklif etmiştir! Üstelik bu, reddetme şansı bile tanınmayan, reddettiği takdirde hapisle cezalandırılacağı bir tekliftir. Necip Fazıl, teklifi aldığı günün sabahında, kapısına gelen sütçüye bile borçlu olduğu halde, bu teklifi reddetmiştir! Kalemini satmamıştır!


Bugün onu CHP’ye “yalakalıkla” suçlayanlar, bu onurlu reddi görmezden gelmektedir.


Böyle bir adam şimdi, dergisini çıkarabilmek için “CHP çizgisinde yayın yapma şartına uymak” karşılığında izin almak zorunda bırakıldığı, ülkeyi diktayla yöneten eli kanlı ve zalim CHP'ye bile yalakalıkla suçlanıyor. Hayatı boyunca rejim zulmünü aklayan, diktatör mirası postalları yalayan sözde tarihçiler, vefatından kırk yıl sonra davasını karalamaya çalışıyor!


Gerçekten tarihçi olsalar, önce CHP’nin (bizzat Başbakan Refik Saydam ve Genel Sekreter M. Şevket Esendal’ın) ona kaç defa ve neden milletvekilliği teklif ettiğini anlatsınlar! Her defasında neden üstünün çizildiğini de anlatsınlar ki bu adamın samimiyetle bağlı olduğu inanç ve fikrin ne olduğu da anlaşılsın!


Kendilerini desteklemesi karşılığında gelen bütün bu teklifler ve tehditlere karşılık, Necip Fazıl, kalemini satarak değil, davasına uyarak, (Demokrat Parti'yi de değil) sadece Menderes'i desteklemeyi tercih etmiştir.


Kaldı ki Necip Fazıl’ın Menderes'e desteğinin hiçbir karşılığı olmamıştır! O en çok Menderes döneminde hapse girmiş, Büyük Doğu en çok Menderes döneminde kesintiye uğramıştır. Çıkardığı dergiler, attığı manşetler, yazdığı yazılar da gün gibi ortadadır!


Necip Fazıl hiçbir zaman davasını inkâr etmemiştir, rejim karşıtlığı yaptığını reddetmemiştir. Mahkemede bile kendi nizamını savunmuştur. Yassıada’nın satılık darbeci hakimleri bile “Necip Fazıl’ın rejim karşıtı olması” suçlamasına dayanırlar! Menderes bir dergiyi finanse etmekle suçlanmamıştır! Şeriatçı bir dergiyi finanse ettiği için suçlanmıştır!


Zira zaten bütün basın partilerce finanse ediliyordu! Mesele Menderes’in para verdiği adamın, hâkimin “zararlı neşriyat” dediği “İslamcı yayınlar” yapmasıdır. Ve Necip Fazıl, İnönü’ye karşı tabii ki Menderes’le ittifak yapmış, ondan yardım talep etmiş ve almıştır. Bunların sürekli çıkarıp durdukları birkaç çek ve mektubun detaylarını kendisi yazmıştır zaten! Okumadıkları için bilmezler!


Necip Fazıl, Nazım Hikmet gibi rejimden af dileyen mektuplar yazmadığı için mi dava adamı sayılmıyor? Nazım, 1938’de af dileyip “rejim karşıtı değilim” derken, Necip Fazıl Menderes’e “ya ol, ya öl” diyebildi. Ama aynı 1938’de Kemalist rejimden af dileyen Nazım "dava adamı" olurken, en çok Menderes döneminde hapis yatmış Necip Fazıl, iktidar yalakasıdır(!) Birinin, “Ben rejim karşıtı değilim” diyerek davasını inkar ettiği “af mektupları” konuşulmaz; ama Necip Fazıl’ın “ya ol, ya öl” demekten çekinmediği Menderes’ten dergisi için para alması, adını satılık kaleme çıkarır!


CHP’ye karşı kendi partisini kurmayı denemiştir dedik! Oraya gelelim: Yıl 1950! Büyük Doğu Cemiyeti adıyla ülkenin her yerinde tek tek temsilcilikler açan Necip Fazıl, kuruluş hazırlıklarını tamamladığı anda bu derneği partiye çevirmek istemektedir ama hem CHP’liler hem Demokrat Parti’liler, Büyük Doğu Cemiyeti’ne karşı meclis kürsüsünden tahrik edici konuşmalar yapmaktadır. Necip Fazıl bu tahriklere karşı bir tedbir olarak kendisini müdafaa edebileceği bir silah almak ister ve hapiste tanıştığı bir adamla görüşmek için Beyoğlu’ndaki bir kumarhaneye gider. On dakika sonra baskın yapılır!


Bir kere, Necip Fazıl o gece kumar oynarken yakalanmamıştır! Tanık polisler bile bu iddiayı reddetmiştir! Emniyet müdürü dahi gazetede kendi adına uydurulan beyanı yalanlamıştır! Gazeteci Altan Öymen yıllar sonra bunun siyasi bir komplo olduğunu itiraf etmiştir! Haber iftiradır! Fakat komplo amacına ulaşmıştır! Necip Fazıl hakkında günlerce türlü iftiralar yayınlanmaya devam eder ve takibi artıran hükümet cemiyete polis baskını yapmaya kadar gider. Bundan sonra Necip Fazıl Büyük Doğu Cemiyeti’ni kapatmak zorunda kalmıştır!


Bu ve benzeri bir sürü hadise… Ne kaldı? Amerikancı yaftası... Oraya da gelelim: Bu, sol Kemalizm’in davarlığına dayanan ucuz bir yaftadır. Sol Kemalistler, “onunmuş gibi dur ama onun olma” anlamına gelen “ABD’ye karşı nazlı sevgili gibi ol” lafını “ABD’nin kucağına otur” diye anlarlar. Her şeyden önce, Necip Fazıl’ın davası bir yönüyle “Batı emperyalizminin gönüllü bekçileri ve taklitçi ajanlarıyla mücadele” davasıdır ve ABD konusu onun için, Sovyetler’e karşı Batı bloğunda yer almaktan ibarettir.


Necip Fazıl gerçek bir anti emperyalisttir. Batı hegemonyasına Sovyetler Birliği adına değil, bu milletin kendi değerleri adına karşı çıkmıştır!


Evet, Necip Fazıl'ı her zaman savunduk, savunuyoruz, savunacağız! Son iddiamız şu ki, Necip Fazıl'dan daha samimi bir kalem bulamazsınız! Necip Fazıl’a atılan her iftira, bu ülkenin fikir haysiyetine sürülmüş bir çamurdur. Onun tek dayanağı hakikat, tek sermayesi iman, en büyük mirası Büyük Doğu, en büyük eseri ise Salih Mirzabeyoğlu’dur.


"Eski usullerle İslam’ın öğretilmesi devri artık bitti. Ümmî imanı kalmadı.

Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım… Allah’a giden yol sonsuz sayıdadır.

Resim, müzik, şiir, roman, mimari, tiyatro; sonsuz…

Bunlar arasından bir yol bulup o yolun dervişi olmaya bakın!"​​

Salih Mirzabeyoğlu

bottom of page